7 Mart 2012 Çarşamba

Küçük mutluluklara dahi sahip olamamak, büyük mutsuzluktur aslında.


Bir mutluluk simgesi olarak pazar günü. Evet pazar günüydü. Üstatla sahil kenarında oturmuş, havada uçuşan martıları izleyip, kafaları çekiyorduk. Her hafta olduğu gibi. Deniz kokusunu burnumuza çekip, sahilde dolaşan mutlu ailelere bakıp iç geçiriyorduk. Sonra cengiz abi’ye dönüp, boşvermiş bir tavırla ‘’yav biz ne zaman şu sktgmn bostanlı sahilinde denize gireceğiz abi’’ dedim. O da bana,’’Votka bize yaramıyor be, bira’dan vazgeçmemek lazım değil mi canım kardeşim’’ dedi. Çenesini sıvazlayarak bana baktı. Mevzular karışıktı, anlatmak istenilenler ters yöndeydi. Bende mevzuya hakim olduğumu hissettirebilmek için ‘’evet abi öyledir’’ dedim. Ardından ayten napıyor, görüyor musun? Dedi.

 Ayten abla uzun yıllar önce, cengiz abi’yi bırakıp, zengin bir adamla evlenmişti. Üstelik bunu cengiz abi askerdeyken gerçekleştirdi. O günlerde cengiz abi yalvar yakar askere gitmeden önce ‘’nişanlanalım ayten’’ diye tutturuyordu. Fakat ayten abla’nın paragöz babası bu ilişkiye karşı çıkıyordu. Cengiz abi, oto tamircisiydi. Geleceği parlak değildi. Askere gitmeden nişan yapılsa, gitse-gelse, memlekete dönse ne değişecekti. Yine fakirlik ve çile peşlerini bırakmayacaktı. Ayten abla mahallenin en güzel kızıydı. Cengiz abi de öyle hiçe sayılacak bir adam değildi. Kadir inanır gibi herifti lan. 

Ayten ablanın babası’nın, aile ahbabı olan fevzi dayı’nın oğluyla everdi ayten ablayı. Biz o zamanlar küçüğüz tabi. Cengiz abi haberleri benden alıyor. ‘’Aman ablana sahip çıkıver kardeş, yokluğu mu aratma ha’’ diyerekten hafta da en az 3 mektup yazıyordu. Bende ‘’olur abi’’ deyip vazifemi yerine getirmeye çalışıyordum. Sonralarda düğünü söyleyemedim, cengiz abi’ye. Gurbet ellerde kendine bir şey yapar diye ses etmedim. Uzun bir askerlik dönemini yedikten sonra, memlekete geldi. Otogar’da ilk karşılayan bendim. Otobüse atladık mahalleye geldik. Otobüste göz gezdirdim, ‘’cengiz abi ne kilo almışsın yav’’ dedim. ‘’Ee öyle koçum, askerlik bu, yemek buldun ye, dayak buldun kaç olayı var. Seni de göreceğiz  5 yıl sonra’’. Ha-ha. Gülmüş gibi yapıp, ineceğimiz durağa geldik. Ee nurten napıyor görüyor musun? Dedi.

 İşte bir Pazar günüydü yine. O soruyu soralı tam 8 yıl geçmiş, üstatla sahilde kafaları çekiyorduk. O an aklıma geldi, biraz yüzüm kızardı, biraz moralim bozuldu, bir yudum aldım biradan ve ‘’Üzülme be abi’’ dedim.

Gözleri dolu ve ıslanmaya yakın bir şekilde bana dönerek dedi ki, ‘’şimdi, eğer ayten beni bekleseydi, evlenmiş olup, mutlu bir Pazar günü, çocuklarımızla birlikte şu sahilde dolaşan mutlu ailelerden biri olabilirdik. neyse geldi geçti, üzülmemek gerek artık.’’ Birasından fazlaca bir yudum alıp, devam etti. ’’Fakat ben askerden geldikten sonra ne bir ufak mutluluğum, ne küçük bir tebessümüm kaldı hayata karşı. Ve canım kardeşim şunu anladım ki, -küçük mutluluklara dahi sahip olamamak, büyük mutsuzluktur aslında’’ 



‘’Haklısın abi’’ dedim.

 Bankta otururken önümüze oynadığı topu kaçırmış, ufak bir çocuk geldi. Çocuk kaybolmasın diye, cengiz abi atıldı, çocuğa dedi ki, ‘’annen nerede senin bakayım ufaklık’’, çocuk ayten ablayı göstererek, ‘’işte orada’’ dedi..

Bilmem kaç pazar günü o sahilde içtik, fakat öyle bir pazarı ömrümüz boyunca unutamayacağız. Ben ve cengiz abi..



                                             25 ağustos 2003 - Bostanlı sahili

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder