7 Mart 2012 Çarşamba

Mutluluk herkese yakışmazdı çünkü.


Tatlı bir heyecan vardı gözlerinde. Üstelik birçok kez prova yapmasına rağmen, halen yolda yürürken kendi kendine konuşması görülmeye değerdi. Uzun süre ayna karşısında alıştırma yapmak, ona çok tuhaf gelen bir davranış şekli değildi. Alışıktı kendi kendine konuşmaya ve ayna karşısında kendine uzun süre bakmaya. Her sabah olduğu gibi ayna karşısında uzun süre kendine bakarak, uykulu gözlerle sabahın o iğrenç buğulu ve bir o kadar da sıkıcı gününe merhaba diyordu. O sabah diğer sabahlardan farklıydı. Uzun uğraşlar neticesinde hayatının çıkmaz yolunun hemen dönemecinden yavaşça sıyrılmak istiyordu aydınlığa. Aslında bu düşünceye 2009 yılının sıcak bir yaz akşamında şevket abisinin alsancak’ta bulunan, (genellikle mekân içerisinde eski plaktan çalınan zeki müren ve meyhane şarkıları eşliğinde), keyifli bir akşam yemeğinde konuşacaktı. Mekan gayet sakindi. Dertleşmek için en uygun yerdi o gece. Yan masada ki delikanlı evlilik teklifi yapmaya hazırlanıyor, bir elinde nişan yüzükleri, diğer eli sevgilisinin avucunun içinde, kız çok heyecanlı, teklif edeceğini biliyor herhalde sürpriz olmayacak..Diğer masada, şevket abinin hemen arkasında ki masada gençler kendi aralarında eğleniyorlardı. Onların masa ise sakindi. Fırtına öncesi sessizlikten bile beterdi. Masanın en ufağı yani selim sakilik görevini üstlenmişti. Hesap şevket abinin olduğu için ve araç sıkıntısı da olmadığı için gecenin ve sohbetin nereye gideceği kestirilemiyordu. Rakılar tazelendikçe, haydari ve patates püresi de tazeleniyor, efkâr ve konuşmak istenen konular daha bir ön plana çıkıyordu. Saat 22.00 gibi oturdukları mekândan, 2 saat geçmesine yakın mevzuya girdi Selim. Şevket Abisi ilgilenir bir yüz ifadesiyle dinliyor bir yandan da etrafı kesiyordu. (Karı kız mevzusuna biraz düşkündür.) derin bir sohbete dalınmış, selim’in yarın sabah ki büyük buluşması için tüyolar alınıyordu.

Gece 02,30 gibi çıkıldı mekândan. Gümrük durağında bulunan, gececi bir kokoreçci’nin yanına çöktüler. Herkes birer yarım yedi. Sonrasın da evin yolunu tuttular.

Yine sabah oldu. Her sabah olduğu gibi. Fakat bu sabah biraz farklıydı Selim için. Aynaya gülümseyerek bakıyordu. Çok farklı olmalıydı. Uzun zamandır böyle bir duygu hissetmiyordu. Ve çok çirkin olduğunun farkındaydı. Ona mutlu olmak yakışmıyordu. Uzun zamandır bir kızla yemeğe çıkmıyordu. Çok heyecanlanıp, her şeyin ters gitmesinden korkuyordu. Sabah evden çıkmadan önce duş aldı, saçlarını taradı, parfüm sıkındı ve hazırdı. Mekâna gittiğinde her şey hazırdı. Biraz geç gitmiş olacak ki, beklediği kişi masada ağaç olmuşçasına sıkılgan bir tavır içerisindeydi. Baştan hükmen mağluptu. Kaybedeceğini bildiği halde o masaya neden oturdu. Mutluluk ona göre değil, muhabbet ise hiç akıcı değildi. Dünyanın en neşeli insanı otursaydı eğer o masaya, hayata küserdi. Çünkü mutluluk herkese yakışmazdı. Selim’e yakışmadığı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder