8 Mart 2012 Perşembe

Şikesiz Gol Olmaz


Haluk abi gençliğinde ne golcüydü be. Adam her alanda başarılıydı. Bir tek futbolda başarısız oldu ömrü boyunca. Ona taktığımız golcü lakabını çok büyütmeye gerek yoktu aslında. Çünkü golcü kelimesi, ya toprak saha da, ya da yeşil sahalarda olurdu. Onun bulunduğu konum apayrı bir yerdeydi. Mahallenin en atlangoç adamıydı. Mükemmel bir özgüvene sahipti. İşinde gücünde değildi fakat insan ilişkilerinde zirveye oynardı. Kendisiyle birkaç kez mahalle maçlarına çıkmıştım. Öyle mahalle maçı dediğim 10 tane adamın peşinden koştuğu(5 er kişiden yapardık maçları), bir meşin yuvarlağı, 3 direk arasından geçirmece oyunu falan değildi. Çoğu kez yenilirdik ama hakkımızla yenilirdik.

Haluk abi mahallede en dikkat çekici tiplerden biriydi. Mahallenin gençlerini korur, kollar, yukarı mahalleden gelen çocukları kovalardı. Muhtarın hemen yan sokağında bulunan babadan kalma bir çay ocağı vardı. Bize her Salı o çay ocağının, hemen yolun kenarına gelecek şekilde bulunan taburesine oturup, sıcak çikolata eşliğinde hikâyelerini ve ‘’güzel golün şikesiz olmayacağını’’ vurgulardı. Haluk abi’ye saygımızdan dolayı o cümlenin ne anlama geldiğini soramazdık. Biz de o zamanlar genciz tabi. Böyle gönül işlerinde tecrübesiz, gördüğü güzel kıza çabuk kanan, hayatı ve tam anlamıyla kavrayamadığımız, acımasız gerçekleri bulutların üstünde yaşayan tipleriz. O zamanlarda evren adında bir arkadaş vardı aramızda. Duygusal bir çocuk. Duygularını yoğun yaşayan, arkadaş ortamımızda fazla söze girmeyen bir çocuk. Üstelik güzel giden bir ilişkisi de vardı. Gerekte duymazdı böyle şeylere. Bizle birlikte bulunduğu ortamda, çoğu zaman aklı zeynep’teydi. Onu çok seviyordu. Erken kaybeden gençlerin arasında, tek kazandığını düşündüğümüz bir arkadaşımızdı evren.

Bir gün yine güneşli bir Salı gününde haluk abi’nin çay ocağına çöktük. Oturduğumuz taburelerin hemen yanında bulunan gazoz kasasına oturan evren, biraz ağlamaklı görünüyordu. Hiç alışık olmadığımız bir durumdu. Evren rahata düşkün bir çocuktur. Gazoz kasasının üstünde ne işi vardı. O sırada evrenin bu mutsuzluğu haluk abi’nin dikkatini çekmiş olacak ki, bana bakıp evreni göstererek ne oldu dercesine bir kafa salladı. Hemen yanımda oturan evrene dönerek ‘’ne oldu lan, neyin var’’ dedim. O da haluk abi’ye dönerek, ‘’ağbi Zeynep’in yanında bir çocuk gördüm, aldatıyor beni’’ dedi. Herkes çok şaşırmıştı. Evren’in ne kadar iyi biri olduğunu hepimiz çok iyi biliyorduk ve aldatılan en son kişi o olurdu. Evren bunu hak etmemişti. Her zaman yardımımıza koşan ve bizi kollayan haluk abi, her zaman ki gibi kendinden emin bir şekilde, ‘’olum bize atılan her golde bir şike vardır, biz şikesiz gol yemeyiz. Biz ne kadar iyi olursak olalım, en sonunda kaybeden taraf şikeli golü yiyen taraftır. Ancak george best olmalıyız ki, golü atan taraf biz olalım’’ dedi. Sözlerini tamamladıktan sonra, şiddetli bir şekilde fokurdayan ocağın başına gitti.
 
İşte o zaman aklımıza dank etmişti. Her atılan golde bir şike olduğunu ve hakemin adil bir şekilde maç yönetmediğini çok iyi anlamıştık..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder